- 17 May 2020, 21:39
#3739
David Gest yakın dostu Michael Jackson'ı anlattı

Konser organizatörü ve yapımcı David Gest, 40 yılı aşkın bir süre arkadaşı olan Michael
Jackson'ı anlattı. İsim çok tanıdık gelmeyenler için, David Gest MTV'de son zamanlarda sıkça
yayımlanan Michael Jackson'ın En İyi 40 Şarkısı programını da sunmuştu.
Michael Jackson'ı bir dost olarak tanıyan kişilerin tanıdıkları gerçek Michael'ı -kişiliği değil, kişiyi ;)-
anlatmalarını daima çok ilginç bulmuş biri olarak tabi ki bu yazıyı da okuduktan sonra dayanamadım
ve çevirisini yapıp sizlerle paylaşmak istedim arkadaşlar.
****
Michael Jackson'la tanıştığımda henüz 11 yaşındaydı ve çoktan ünlü olmuştu - Jackson 5
dünyadaki en sıkı gruptu. Encino'da onların evinden bir blok ilerde oturuyordum. Arkadaşım
Mike Merkow, Panorama City'deki Walton School'da beni onlarla tanıştırdığında Tito ve
Michael ile arkadaş oldum. Michael ile ilk tanıştığımda kağıt hamurdan zürafa yapıyordu.
Sanattan konuştuk ve bana resim yapmayı ve yaratıcı olmayı ne kadar sevdiğini anlattı. Daha
o anda ortak bir noktamız olduğunu anlamıştım - ve bu nokta, resim yapmak değildi!
Kızkardeşi La Toya ile çıkmaya başlamıştım. Çocukluk aşkıydı, ciddi bir ilişki değil. La
Toya'nın hasta olduğu bir gün Michael kendisini Glendale'deki andaçlar sergisine götürüp
götüremeyeceğimi sordu. "Nedir bu andaçlar?" diye sorduğumda, "Sen de gelmelisin David,
buna bayılacaksın," dedi. Böylelikle onu pek çok eski rock ve soul posterlerinin, altın
plakların, Beatles eşyalarının, Jimi Hendrix, Jim Morrison ve The Doors imzalı eşyaların
satıldığı bir sergiye götürdüm. Michael, The Doors'u ve onların müziğini severdi. Ayrıca
Motown'dan çıkan her şeyi ve gerçek, samimi soul müziğini de severdi. İkimiz için de James
Brown bir tanrı, Jimi Hendrix ise onun muhteşem öğrencisiydi. O günden sonra haftada 3-4
defa birlikte takılmaya başladık ve çok iyi arkadaş olduk. Gelecek altı yıl boyunca ayrılmaz
bir ikili olduk.
Michael 20'li yaşlarına yaklaşmışken bir akşam Sunset Strip'teki The Roxy'ye, Four Tops'ı
izlemeye gittik. Stevie Wonder ile birlikte sahne arkasına gittiğimizde Michael, Levi Stubbs
Jr'a "Her şeyi senden öğrendim Levi, her şeyi," diyordu. Stevie Michael'ı havaya kaldırdı,
duvara sürükledi ve "Her şeyi kimden öğrendin? En büyük kim?" diye sıkıştırmaya başladı.
Michael, "Sen Stevie! Kes şunu! Sen!" diyordu. Çok komikti. Ayrıca kırk seneden uzun süren
Michael ve David dostluğunun klasik bir örneğiydi. Her hafta sonu evden, anne-babamızdan
uzaklaşıp kendi başımıza kalmak için yolculuk ederdik.
Arabaya biner ve birlikte şarkılar söylerdik. Bana hayatında duyduğu en kötü şarkıcı
olduğumu söylerdi! Beni hep güldürürdü. Çoğu insan hiç görmemiş olsa da Michael'ın harika
bir espri anlayışı vardı. Antika mobilya, tablo ve andaçlara bakmaya bayılırdık. En sevdiğimiz
şey bir dükkana girip "Hiç John LeCockah tablonuz var mı?" diye sormaktı. Antikacı
"Sonuncusunu 100.000 dolara sattık," diye cevap verirdi. Michael'a, "Olamaz, son John
LeCockah tablosunu satmışlar," derdim. Başka bir tablosunu getirtmesi için yalvarırdık ve
antikacı, "Çok zor bulunuyorlar," derdi. Dükkandan çıkar, "Bu satıcıdan asla alışveriş
yapmayacağız çünkü bu isimde bir ressam bile yok!" derdik. Michael katıla katıla gülerdi.
Gülüşü kesik kesikti: Hhk hhk hhk hhk hhk..
Gayet normal şeyler yapardık. Sıklıkla KFC'a* giderdik. Michael eğer tavuğun derisini
çıkarırsan organik olduğuna inanırdı. Bunun anlamını asla tam olarak çözemedim. Krep ya da
tost yemek için dışarıya çıkardık, onun Rolls-Royce'unu ben kullanırdım. Benzin almak için
durduğumuzda depoyu onun doldurmasını söylerdim. "Burada yıldız olan benim. Depoyu
bana doldurttuğuna inanamıyorum," derdi. Ben de ona, "Birlikteyken sadece tek bir yıldız
var," derdim. Dostluğumuzun bu kadar güzel olmasının sebebi buydu. Ona asla çok önemli
biriymiş gibi davranmadım.
Bir keresinde 80'lerde, Michael şeyh kılığına büründü ve o sırada rol aldığı 3 boyutlu bir film
olan Captain Eo'yu izlemek üzere Disneyland'e gittik. Moonwalk yapışını izledim ve çıkışta
ona, "Biliyor musun, sen bu işte gerçekten iyisin," dedim. Cevabı "Bunu daha yeni mi fark
ediyorsun?" oldu.
Asla kem küm eden biri değildi. Eski günlerde kariyerini kendisini yürütürdü ve tüm kontrol
ondaydı. Sony'nin başkanını arar ve "Burada bir reklam panosu istiyorum. Chicago'da. New
York'ta, Times Meydanı'nda," derdi. Piyasaya sürdüğü tüm işlerin pazarlamasından tanıtımına
her şeyinin başındaydı ve çok zekiydi. Sinirlendiği zaman kendini tutmazdı. Ayrıca o ince ses
tonuyla da konuşmazdı. Daima erkeksiydi, tam bir erkek.
1984'teki yangın kazasından sonra tüm bunlar değişti. Pepsi için bir reklam çekiyordu ve ters
giden bir efekt sonucunda başı alev aldı. O olaydan sonra asla eskisi gibi olmadı. Böyle bir
şok yaşarsan ve devamlı olarak acı içindeysen, dünyandaki her şey değişir. Bana inanın, bunu
kişisel deneyimlerimden biliyorum. İlaçlara bağımlı hale gelmesi şaşırtıcı değil. Ama
çevresinde keşke doğru insanlar olsaydı diye düşünmeden edemiyorum. Gerçek şu ki,
çevresindeki bazı doktorlar, sağlığının iyi olmasından çok onun arkadaşı olmakla daha
ilgiliydiler.
Michael ayrıca iyi görünmekle ilgili çok endişeliydi. Zaten çok yakışıklıydı ve hiçbir şey
yapmasına gerek yoktu ama estetik ameliyat bir saplantı oldu. Çok ileri gitti ve sanırım daha
sonra o da bunun farkına vardı. Cerrah ikinci burun ameliyatından sonra asla başka bir şey
yapmamalıydı ama insanlar onu kendilerine yakın tutmak istiyorlardı ve hayatındaki en büyük
sorunlardan biri buydu.
1993'te ilk dava sırasında Amerika'daki her TV kanalına gidip masum olduğunu söyleyen çok
az kişiden biriydim. Masum olduğunu biliyordum. Tüm o çocuklarla birlikte yatakta TV
izlemek çok akıllıca bir şey miydi? Hayır, ve bunu ona da söyledim. Ama yanlış bir şey yaptı
mı? Hayır. Michael bir karıncaya bile zarar vermezdi. O böyle biri değildi.
Michael'ın altın bir kalbi vardı. Keşke insanlar yardım ettiği tüm çocuklardan haberdar
olsalar. Protez kol ve bacaklara ihtiyacı olan ama aileleri karşılayamayan çocuklar. Yüzlerce
kanser tedavisini ödedi ama asla orada burada bununla övünmedi. Ölünceye kadar kimse onun
ne kadar harika bir insan olduğunu fark etmedi.
Ve çok otoriter bir babaydı. Çocuklarının çok iyi eğitilmesi ve büyüklere saygı göstermeleri
gerektiğine inanırdı. Her şeye göz yuman bir baba asla olmadı ama onlara sevgisini hep
gösterdi çünkü çocukken kendisi bu konuda çok incinmişti. Çok sevdiği annesi tarafından
değil ama Joseph ile hiç yakın olmadılar. Ondan korkardı.
Ben sulugöz değilimdir ama Michael'ın ölümünü duyduğumda ağladım. Michael'ı tanıdığım
en komik insanlardan ve herkesin iyi yönlerini görmeye çalışan biri olarak hatırlayacağım. Ne
kadar güzel bir özellik. Asla kimseye kendini kötü hissettirmezdi. Daima kendinizi çok
değerli hissetmenizi sağlardı.
Onun gerçekten tarihin en büyük şovmeni olduğuna inanıyorum. Birlikte bir şirket
kurduğumuza ve 2001'de New York'taki Madison Garden Square'de gerçekleşen "Michael
Jackson - 30th Anniversary Celebration" ile televizyonda tüm zamanların en yüksek
reytingini alan özel müzik programını gerçekleştirdiğime seviniyorum. Yakın dostlar olarak
bu bizim beraber gerçekleştirdiğimiz en büyük başarımızdı. Bunlar tarihin bağış amaçlı
olmayan en yüksek hasılatlı iki konseriydi.
Ölümü, bizlere ne kadar müthiş bir müzik ve dans bıraktığını, ne kadar çok yönlü bir sanatçı
olduğunu hatırlamamız için biraraya gelmemize sebep oldu. Yeni gelen her on yıl ile birlikte
değişiklikler yapar ve çağdaş kalmaya devam ederdi. Her şarkıyı söyleyebilirdi ama arabada
ona en çok söylettiğim şarkı "Man in the Mirror" idi. Benim için bu şarkı onun en iyisiydi.
Kendi adıma şarkıyla bağlantı kurabilmem bir yana, Michael için de bu şarkı derin
düşüncelerin ürünü olmaktan fazlasıydı.
Çeviri; marla_b
www.mjturkfan.com

Konser organizatörü ve yapımcı David Gest, 40 yılı aşkın bir süre arkadaşı olan Michael
Jackson'ı anlattı. İsim çok tanıdık gelmeyenler için, David Gest MTV'de son zamanlarda sıkça
yayımlanan Michael Jackson'ın En İyi 40 Şarkısı programını da sunmuştu.
Michael Jackson'ı bir dost olarak tanıyan kişilerin tanıdıkları gerçek Michael'ı -kişiliği değil, kişiyi ;)-
anlatmalarını daima çok ilginç bulmuş biri olarak tabi ki bu yazıyı da okuduktan sonra dayanamadım
ve çevirisini yapıp sizlerle paylaşmak istedim arkadaşlar.
****
Michael Jackson'la tanıştığımda henüz 11 yaşındaydı ve çoktan ünlü olmuştu - Jackson 5
dünyadaki en sıkı gruptu. Encino'da onların evinden bir blok ilerde oturuyordum. Arkadaşım
Mike Merkow, Panorama City'deki Walton School'da beni onlarla tanıştırdığında Tito ve
Michael ile arkadaş oldum. Michael ile ilk tanıştığımda kağıt hamurdan zürafa yapıyordu.
Sanattan konuştuk ve bana resim yapmayı ve yaratıcı olmayı ne kadar sevdiğini anlattı. Daha
o anda ortak bir noktamız olduğunu anlamıştım - ve bu nokta, resim yapmak değildi!
Kızkardeşi La Toya ile çıkmaya başlamıştım. Çocukluk aşkıydı, ciddi bir ilişki değil. La
Toya'nın hasta olduğu bir gün Michael kendisini Glendale'deki andaçlar sergisine götürüp
götüremeyeceğimi sordu. "Nedir bu andaçlar?" diye sorduğumda, "Sen de gelmelisin David,
buna bayılacaksın," dedi. Böylelikle onu pek çok eski rock ve soul posterlerinin, altın
plakların, Beatles eşyalarının, Jimi Hendrix, Jim Morrison ve The Doors imzalı eşyaların
satıldığı bir sergiye götürdüm. Michael, The Doors'u ve onların müziğini severdi. Ayrıca
Motown'dan çıkan her şeyi ve gerçek, samimi soul müziğini de severdi. İkimiz için de James
Brown bir tanrı, Jimi Hendrix ise onun muhteşem öğrencisiydi. O günden sonra haftada 3-4
defa birlikte takılmaya başladık ve çok iyi arkadaş olduk. Gelecek altı yıl boyunca ayrılmaz
bir ikili olduk.
Michael 20'li yaşlarına yaklaşmışken bir akşam Sunset Strip'teki The Roxy'ye, Four Tops'ı
izlemeye gittik. Stevie Wonder ile birlikte sahne arkasına gittiğimizde Michael, Levi Stubbs
Jr'a "Her şeyi senden öğrendim Levi, her şeyi," diyordu. Stevie Michael'ı havaya kaldırdı,
duvara sürükledi ve "Her şeyi kimden öğrendin? En büyük kim?" diye sıkıştırmaya başladı.
Michael, "Sen Stevie! Kes şunu! Sen!" diyordu. Çok komikti. Ayrıca kırk seneden uzun süren
Michael ve David dostluğunun klasik bir örneğiydi. Her hafta sonu evden, anne-babamızdan
uzaklaşıp kendi başımıza kalmak için yolculuk ederdik.
Arabaya biner ve birlikte şarkılar söylerdik. Bana hayatında duyduğu en kötü şarkıcı
olduğumu söylerdi! Beni hep güldürürdü. Çoğu insan hiç görmemiş olsa da Michael'ın harika
bir espri anlayışı vardı. Antika mobilya, tablo ve andaçlara bakmaya bayılırdık. En sevdiğimiz
şey bir dükkana girip "Hiç John LeCockah tablonuz var mı?" diye sormaktı. Antikacı
"Sonuncusunu 100.000 dolara sattık," diye cevap verirdi. Michael'a, "Olamaz, son John
LeCockah tablosunu satmışlar," derdim. Başka bir tablosunu getirtmesi için yalvarırdık ve
antikacı, "Çok zor bulunuyorlar," derdi. Dükkandan çıkar, "Bu satıcıdan asla alışveriş
yapmayacağız çünkü bu isimde bir ressam bile yok!" derdik. Michael katıla katıla gülerdi.
Gülüşü kesik kesikti: Hhk hhk hhk hhk hhk..
Gayet normal şeyler yapardık. Sıklıkla KFC'a* giderdik. Michael eğer tavuğun derisini
çıkarırsan organik olduğuna inanırdı. Bunun anlamını asla tam olarak çözemedim. Krep ya da
tost yemek için dışarıya çıkardık, onun Rolls-Royce'unu ben kullanırdım. Benzin almak için
durduğumuzda depoyu onun doldurmasını söylerdim. "Burada yıldız olan benim. Depoyu
bana doldurttuğuna inanamıyorum," derdi. Ben de ona, "Birlikteyken sadece tek bir yıldız
var," derdim. Dostluğumuzun bu kadar güzel olmasının sebebi buydu. Ona asla çok önemli
biriymiş gibi davranmadım.
Bir keresinde 80'lerde, Michael şeyh kılığına büründü ve o sırada rol aldığı 3 boyutlu bir film
olan Captain Eo'yu izlemek üzere Disneyland'e gittik. Moonwalk yapışını izledim ve çıkışta
ona, "Biliyor musun, sen bu işte gerçekten iyisin," dedim. Cevabı "Bunu daha yeni mi fark
ediyorsun?" oldu.
Asla kem küm eden biri değildi. Eski günlerde kariyerini kendisini yürütürdü ve tüm kontrol
ondaydı. Sony'nin başkanını arar ve "Burada bir reklam panosu istiyorum. Chicago'da. New
York'ta, Times Meydanı'nda," derdi. Piyasaya sürdüğü tüm işlerin pazarlamasından tanıtımına
her şeyinin başındaydı ve çok zekiydi. Sinirlendiği zaman kendini tutmazdı. Ayrıca o ince ses
tonuyla da konuşmazdı. Daima erkeksiydi, tam bir erkek.
1984'teki yangın kazasından sonra tüm bunlar değişti. Pepsi için bir reklam çekiyordu ve ters
giden bir efekt sonucunda başı alev aldı. O olaydan sonra asla eskisi gibi olmadı. Böyle bir
şok yaşarsan ve devamlı olarak acı içindeysen, dünyandaki her şey değişir. Bana inanın, bunu
kişisel deneyimlerimden biliyorum. İlaçlara bağımlı hale gelmesi şaşırtıcı değil. Ama
çevresinde keşke doğru insanlar olsaydı diye düşünmeden edemiyorum. Gerçek şu ki,
çevresindeki bazı doktorlar, sağlığının iyi olmasından çok onun arkadaşı olmakla daha
ilgiliydiler.
Michael ayrıca iyi görünmekle ilgili çok endişeliydi. Zaten çok yakışıklıydı ve hiçbir şey
yapmasına gerek yoktu ama estetik ameliyat bir saplantı oldu. Çok ileri gitti ve sanırım daha
sonra o da bunun farkına vardı. Cerrah ikinci burun ameliyatından sonra asla başka bir şey
yapmamalıydı ama insanlar onu kendilerine yakın tutmak istiyorlardı ve hayatındaki en büyük
sorunlardan biri buydu.
1993'te ilk dava sırasında Amerika'daki her TV kanalına gidip masum olduğunu söyleyen çok
az kişiden biriydim. Masum olduğunu biliyordum. Tüm o çocuklarla birlikte yatakta TV
izlemek çok akıllıca bir şey miydi? Hayır, ve bunu ona da söyledim. Ama yanlış bir şey yaptı
mı? Hayır. Michael bir karıncaya bile zarar vermezdi. O böyle biri değildi.
Michael'ın altın bir kalbi vardı. Keşke insanlar yardım ettiği tüm çocuklardan haberdar
olsalar. Protez kol ve bacaklara ihtiyacı olan ama aileleri karşılayamayan çocuklar. Yüzlerce
kanser tedavisini ödedi ama asla orada burada bununla övünmedi. Ölünceye kadar kimse onun
ne kadar harika bir insan olduğunu fark etmedi.
Ve çok otoriter bir babaydı. Çocuklarının çok iyi eğitilmesi ve büyüklere saygı göstermeleri
gerektiğine inanırdı. Her şeye göz yuman bir baba asla olmadı ama onlara sevgisini hep
gösterdi çünkü çocukken kendisi bu konuda çok incinmişti. Çok sevdiği annesi tarafından
değil ama Joseph ile hiç yakın olmadılar. Ondan korkardı.
Ben sulugöz değilimdir ama Michael'ın ölümünü duyduğumda ağladım. Michael'ı tanıdığım
en komik insanlardan ve herkesin iyi yönlerini görmeye çalışan biri olarak hatırlayacağım. Ne
kadar güzel bir özellik. Asla kimseye kendini kötü hissettirmezdi. Daima kendinizi çok
değerli hissetmenizi sağlardı.
Onun gerçekten tarihin en büyük şovmeni olduğuna inanıyorum. Birlikte bir şirket
kurduğumuza ve 2001'de New York'taki Madison Garden Square'de gerçekleşen "Michael
Jackson - 30th Anniversary Celebration" ile televizyonda tüm zamanların en yüksek
reytingini alan özel müzik programını gerçekleştirdiğime seviniyorum. Yakın dostlar olarak
bu bizim beraber gerçekleştirdiğimiz en büyük başarımızdı. Bunlar tarihin bağış amaçlı
olmayan en yüksek hasılatlı iki konseriydi.
Ölümü, bizlere ne kadar müthiş bir müzik ve dans bıraktığını, ne kadar çok yönlü bir sanatçı
olduğunu hatırlamamız için biraraya gelmemize sebep oldu. Yeni gelen her on yıl ile birlikte
değişiklikler yapar ve çağdaş kalmaya devam ederdi. Her şarkıyı söyleyebilirdi ama arabada
ona en çok söylettiğim şarkı "Man in the Mirror" idi. Benim için bu şarkı onun en iyisiydi.
Kendi adıma şarkıyla bağlantı kurabilmem bir yana, Michael için de bu şarkı derin
düşüncelerin ürünü olmaktan fazlasıydı.
Çeviri; marla_b
www.mjturkfan.com