1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

Barbara Walters Röportajı

Gönderilme zamanı: 17 May 2020, 20:48
gönderen ozgur
Barbara Walters Röportajı
Resim
Michael Jackson ve Prenses Diana geçen haftaya kadar en çok fotoğrafı çekilen iki
insan olarak biliniyordu. Şu anda süren şey onların sahip olduğu türden bir baskının ne
demek olduğu. Bu arada savcının Los Angeles ve Santa Barbara’daki ofisinden
izin aldık ve bugün Mr. Jackson’ın aleyhinde bir durumun olmadığını öğrendik.

Michael Jackson herkesin bildiği gibi gayet utangaçtı röportajlar sırasında. Prenses’in
cenazesinden evime dönerken Paris’te onunla tanıştım, paparazziler hakkında
tartıştık ve Prenses Diana’yla olan özel anılarını paylaştı.
Konu paparazziye geldiğinde Michael, Prenses’le o konuyla ilgili bir bağ
hissettiğini söylüyor. Paparazzi, çocukluğundan ve Jackson 5’ın en genç yıllarından beri
hayatının bir parçası olmuş. O 30 yıldır bir süperstar. O 39 yaşında tüm dünyada dans etmeye
ve şarkı söylemeye devam ediyor, paparazziler ise onu tüm dünyada takip etmeye devam
ediyor. Son 5 aydır yaklaşık 2 milyon insan için Avrupa turnesinde. Prenses Diana’nın vefat
ettiği gece olan konserini iptal etmekle kalmıyor ve son iki konserini ona ithaf ediyor.
Prenses, Michael’ın yakın arkadaşı gibi değildi resmen onun bir hayranıydı.
Michael: Onunla ilk olarak... umm (boğazını temizler) Londra’daki bir konserde tanışmıştım.
Çok kibar, çok hoş, çok tatlı biriydi.
Barbara: Siz ikiniz ne konuştunuz?
Michael: “Dirty Diana” adlı şarkımın onun hakkında olmadığını, genellikle konserlerde veya
klüplerde –kendilerine ‘groupies’ diyen- orada olan gruplarla her şeyi yapan belirli kızlar
hakkında olduğunu söyledim.
Barbara: ‘groupies’
Michael: Bütün hayatım boyunca bunlarla yaşadım. Bu kızlar sanatçılarla her şeyi yapıyorlar,
aklınıza gelebilecek her şeyi. Bu yüzden Dirty Diana’yı yazdım. Prenses’in onuruna verilen
şovdan Dirty Diana’yı listeden çıkardım. Sonra beni kenara çekti ve Dirty Diana’yı söyleyip
söylemeyeceğimi sordu. Bende “O şarkıyı sen olduğun için şovdan çıkardım” dedim. Fakat o
“Hayır! Şarkıyı söylemeni istiyorum. Söyle onu. Yap bunu.” dedi.
Barbara: Yani senin gibi iyi bir espri yeteneğine sahipti öyle mi?
Michael: Tabi ki evet. Ve benimle tanışmanın bir şeref olduğunu söyledi bana. Bende ona
“Seninle tanışmak bir şereftir benim için” dedim.
Barbara: Ölüm haberini nasıl öğrendin?
Michael: Hıımm. Uyandım (kısık ve dalgın-düşünceli bir ses tonuyla) ve doktorum bana
haberi verdi. Büyük bir üzüntüyle geriye düştüm ve ağlamaya başladım. O acı; öyle derinden
hissettim, midemde göğsümde hissettim. (sesi yavaşça kısılmaya başlıyor) “Buna
dayanamıyorum, bu çok fazla” dedim. Yalnızca onun kişiliğini bildiğim mesaj ve gerçek.
Bunu en iyi hissettiğim anda da “Bir tana daha...yakında... geldiğini hissediyorum...bir tane
daha olacak geliyor ve dua et ki sıradakinin ben olmasına izin verme, lütfen” ve sonra Mother
Teresa geldi...
Barbara: Yani sen medyum musun? Pisişik güçlerin olduğunu mu söylemek istiyorsun?

Michael: Hayır bunu söylemek istemedim ama bunu daha önce yaşadım.
Barbara: Ve sıradakinin kendin olduğunu mu düşündün?
Michael: Evet. (katlanmış ellerine bakar) Ben bu tür bir yaşamla hayatım boyunca
yaşamaktayım. Bahsettiğim şey magazin basını, bu tür bir basın normal olan değil.
Sansasyonel haberler, paparazzi gibiler. Hayatımı şu şekilde yaşıyorum: saklanmak,
kaçmak... İstediğin yoldan gidemezsin çünkü onlarda oradadırlar. Pekala hadi o yoldan
gidelim deriz ve o yoldan gidiyor gibi yaparız sonra diğer yoldan gideriz. Birileri onlara “Hey
durun, yeter! Bu insan kendi özelini yaşamayı hak ediyor. Siz bunu engelliyorsunuz!”
Dünyayı kaçmak ve saklanmayla baş ederek dolaştım hep. Yapamazsınız ki, parkta bir
yürüyüş yapamazdım, mağazalarda dolaşamazdım, yapamazsınız. Bir odada saklanmak
zorundayım ki bu da kendinizi hapiste gibi hissetmenizi sağlıyor. Hapiste gibiyim.
Barbara: Şu ana kadar en davetsizi neydi? En kötüsü?
Michael: Onlar her zaman oldu. Saklanmak için öyle yerlere girebilirler ki her an tuvaletin
içinden bile bir makine çıkarıp sizi çekerler. (Michael fotoğraf makinesi sesi yapar) ve siz
“Aman Allah’ım yine mi!” olursunuz. Bunu yaparlar.
Barbara: Bu otele geldiğinde girmek zorundaydın ya da mutfaktan geçerek girmek zorunda
olduğunu hissettin.
Michael: Bunu yıllardır yapıyorum. Birçok lobinin hiçbir zaman ana giriş kapısını
göremedim, asla olmadı bu.
Barbara: Hiç paparazzilere karşı olan yarışını kazanmayı denedin mi?
Michael: Seni takip ederler. Motosikletleri üzerinde bizi kovalarlar. “Vruumm,vrumm”
(motosiklet sesi yapar)
Barbara: (sanırım öyle demek istemiş) Arabanın önüne mi geçerlerdi?
Michael: Evet ve ben şoföre yavaşla derim. Yerimden fırlarım ve onlara “Bizi öldüreceksiniz.
Lütfen yavaşlayın” derim. Bunu çok kez yaptım, “bizi öldüreceksiniz.” Sonra da Michael
arabadan fırladı ve insanlara bağırdı olur.
Barbara: Bir tartışma var biliyorsun, albümlerini satmak için, konserlerin için tanıtımlarına
güveniyorsun, bunu istiyorsun.
Michael: Eğer onaylarsam bir şeyi evet.
Barbara: Fakat basını kontrol edemezsin ki. Her şeyi onaylayamazsın. Tekrar tekrar davet
edersin onları ve bir noktadan sonra elden çıkarırsın.
Michael: Hayır yapabilirsin.
Barbara: Peki nasıl yaparsın bunu? Çizgisi nedir?
Michael: Onu yaparak. Bunları yapmak için onların zamanı bu. “O bir hayvan. O bir...” bunu
söylememelisin. “O Jacko” dememelisin. Ben ‘Jacko’ değilim ki ben Jackson’ım.
Barbara: Sana öyle dediklerinde ne hissediyorsun?
Michael: Wacko Jacko, nerden geldi ki bu? İngilizce kelimenin kısaltılmış hali. Benim bir
kalbim ve hislerim var. Bunu bana yaptığında kırılıyorum. Hoş değil bu. Yapmayın lütfen.
Ben ‘wacko-deli/çıldırmış’ değilim.
Barbara: Buna dikkat etmesi gerekenler var o halde.
Michael: Hayır yok.
Barbara: Peki maskeler. Tuhaf davranışlar.
Michael: Bir zaman ... ıı hayır onlar tuhaf davranış değil ki. Yani bir zaman gelir konserime
gelebilen insanların eğlenirken görmeyi seviyorum. Ve yine bir zaman gelir bu seferde kendi
kendinizle kalmayı seçersiniz. Pijamanı giyersin ve uyumaya gidersin, ışığı kapatırsın (ışık
kapama sesi yapar) ve uzanırsın, işte bu senin kişisel zamanındır. Parka gidersin değil mi, ama
ben gidemiyorum bunun için de Neverland’de kendi parkımı yarattım, kendime özel su
alanım, havuzum, sinema salonum, lunaparkım var. Bütün bunların hepsi benim eğlenmem
için.
Barbara: Bunu küçük düşürmek gibi algılanmasını istemiyorum. Sana karşı açık olacağım. En

hafif deyimle az çok değişik, tuhaf birisin. Görünüşün, kıyafetlerin, dikkat çekiyorlar. Bütün
görünüşün yetiştiğin gibi normal hayatta rastlanmayacak türden, çok değişik, farklı.
Paparazzilerin bunu kullanabileceğini düşünmedin mi?
Michael: Hayır. (kafasını sallar) Hayır. Bu şekilde yaşamayı seviyorum. Bu şekilde
giyinmekten hoşlanıyorum. Paparazzileri istemiyorum, gerçekten. Eğer gelirlerse o zaman
yazılabilecek şeyleri, doğruları yazsınlar.
Barbara: Michael, bu gazetecinin görevi mi sence? Basının kibar olması mı gerek?
Michael: Kibar olmak?
Barbara: Çünkü basında bir şeyleri araştırıyor, saldırgan olabilir. Her zaman kibar olamaz.
Michael: (güler)Ne gördün peki, Lady Diana’ya ne oldu? Sen söyle. Bazı sınırlar olmalı, bir
tür çıkış. Yıldızlarda kendi mahremiyetlerine ihtiyaç duyarlar. Dinlenmek için biraz zaman,
çünkü onunda bir kalbi var, o da bir insan.
Barbara: Diana’nın vefatını duyunca yapacağın konserini iptal ettin.
Michael: Evet.
Barbara: Sonunda bir konser yaptın ve o konseri Diana’ya ithaf ettin. Ne dedin onun için?
Michael: “Seni seviyorum Diana. Parla. Sonsuza kadar parla, çünkü sen insanların doğru
prensesisin” dedim kalbimde. İnsanlara söylemedim. 3 dakika boyunca Jumbotronda (sony
nin devasa ekranları) onun büyük bir resmi görünürken söyledim bunu. Onun resmi ordaydı
ve parıldıyordu. Kalabalık şaşırdı. (kalabalığın gürültüsünü yapar)Sonra “Smile” ve “Gone
Too Soon”u söyledim.
Barbara: Bize sözlerini söyler misin?
Michael: “Shiny and sparkly, and splendedly bright, here one day, gone one night... gone too
soon.”
Reklam Arası
Barbara: “Bir akvaryumda büyüdüm. Bunların benim oğlumun başına gelmesine izin
vermeyeceğim” demişsin. Ama oğlun doğduğunda National Enquirer ve diğer Avrupa
gazetelerine onun resimlerini satmışsın. Bunu neden yaptın?
Michael: Neden?
Barbara: Neden?
Michael: Çünkü resmen yarışıyorlardı. Etrafta doğru olmayan resimler vardı. Birisi bir
bebeğin resmini çekmiş, milyon dolardan bahsediyor ve “İşte Michael Jackson’ın oğlu” diyor.
Barbara: Hatırladığıma göre o değildi.
Michael: Evet o değildi. Bende sonra bebeğin resimlerini çektim. “Beni buna yapmaya
zorluyorlar” dedim. Üzerimizde uçan helikopterler vardı, evimin üzerinden, hastanenin
üzerinden uçuyorlardı, umm her tarafta makineler ver uydular. Hastanedekiler bile “Michael,
her türlü ünlüyü burada gördük ama böylesine rastlamadık. Bu inanılmaz” diyordu. Bende en
sonunda “Alın, buyurun” dedim ve parayı bir hayır kuruluşuna verdim.
Barbara: Yani bu bir nevi onlardan kurtulma yolu oldu senin için.
Michael: Evet. Ama onlar bunu yine yapmak istiyorlar ve ben istemiyorum. Belki onu
dünyaya bu şekilde göstermek istemiyorum. Kendine ait bir yaşamının olmasını istiyorum,
okula rahatça gidebilsin diye. Onun ‘wacko jacko’ diye çağırılmasını istemiyorum. Hiç hoş
değil bu. Babasını öyle çağırırlar ki bu iyi bir şey değil.
Barbara: Yani çocuğunun ‘wacko jacko’nun oğlu’ diye çağırılmasını istemiyorsun. Onların
bunu yapmalarına nasıl engel olacaksın peki?
Michael: Fikir bu sadece. Belki elinde bir planla bana yardım için gelebilirsin.
Barbara: Ama onun babası sensin.
Michael: Al işte. Bunu yarattılar şimdi de. Bir gün çocuk sahibi olmak istediğimi ve bir kalbe
sahip olduğumu düşünmediler mi? Bu beni incitiyor. Neden devam ediyorlar?
Barbara: Baba olmayı seviyor musun?
Michael: Bayılıyorum!

Barbara: Onunla çok ilgileniyor musun?
Michael: (güler) Evet.
Barbara: Daha çok çocuk istiyor musun?
Michael: Evet. (utanarak güler)
Barbara: Nerdeyse bebekliğinden beri spotların altındasın.
Michael: Evet.
Barbara: Eğer oğlunun bir yeteneği varsa, bu arada 9 aylıkken herhangi bir yeteneği olduğunu
gösterdi mi?
Michael: Tamam bunu size anlatacağım. O ağladığı zaman, ağlamasını durdurması için bir
şey yapmak zorunda kalıyorum.
Barbara: Nedir bu?
Michael: Onun önünde duruyorum ve dans ediyorum.
Barbara: Gerçekten mi?
Michael: Evet ve ağlamayı kesiyor. Gözyaşları kahkahaya dönüşüyor ve mutlu oluyor,
(alkışlar) gülüyor.
Barbara: Onunla moonwalk yapıyor musun?
Michael: Evet. Bütün dans hareketlerini yapıyorum. (onun dansını taklit ediyor ve gülüyor)
Barbara: Ve sonra ağlamayı kesiyor ha?
Michael: Evet ağlamayı kesiyor.
Barbara: O zaman çok dans etmek sorundasın.
Michael: (gülüyor) Evet çok dans etmek zorundayım.
Barbara: Michael eğer bu küçük çocuk ilerde “Baba sahneye çıkmak istiyorum” derse?
Michael: (gülümser ve bacağına vurur)
Barbara: Ne yaparsın?
Michael: “Sabret, şimdi sabretmen gerek. Eğer o yolda ilerleyeceksen, bunu ümit etmelisin,
ummalısın” derim. (parmaklarını sayıyor)
Barbara: Bunu planlarsın?
Michael: Evet bunu planlarım. “Bak bunların hepsini alacaksın (kameralardan birini işaret
eder), ve bunun hepsini (bir diğer kamerayı işaret eder), ve bunun hepsini (diğer 3. Kamerayı
gösterir). bunu yapmaya hazır mısın?” “Evet sabırsızlanıyorum!” ve sonra “Git ve benim
yaptığımın daha iyisini yap” derim.
Barbara: “Ama neyin içinde olduğunu iyi düşün.”
Michael: “Ama neyin içinde olduğunu iyi düşün.”
Barbara: Röportajımız bitti. Ne olanları ne de Paris Otelindekileri kimseye anlatmadık. Ama
Jackson arka kapıdan gizlice çıkmaya çalışırken büyük bir kalabalık zaten onu bekliyordu.
Hugh Downs: Barbara, Diana’nın o gece yeterli koruması yoktu. Peki Michael Jackson nasıl
korunuyor?
Barbara: Biz onu en az 4 badigardla gördük ki onun buna ihtiyacı var. Bu arada bayan bir
yıldızla görüşmüştüm, ve o da en az 4 korumayla dışarı çıktığını söylüyordu, artı olarak
arabanın önünde ve arkasında da bulunuyorlarmış.
Hugh: Bu tam da ihtiyacı oldukları şekilde değil mi?
Barbara: Maalesef evet.
Hugh: Bana Michael’ın neden tek eldiven taktığını sana anlattığını söylemiştin.
Barbara: Evet.
Hugh: Nedir bunun aslı?
Barbara: Röportajda fark edildiğini düşündüğüm kadarıyla Michael’ın çok iyi bir espri
yeteneği var. “Neden bir eldiven? Çünkü 2 den daha havalı” diyor.

Çeviri ; veve

www.mjturkfan.com